Kâmil Akman, askerliğini yaptığı ilçede bir pazar günü çarşı iznine çıkmış ve arkadaşlarıyla birlikte sivil kıyafetleri içinde sokakları arşınlamaktadır. Öğleye doğru acıkırlar ve girdikleri bir bakkal dükkanından biraz helva ile ekmek alacaklardır. Ancak bakkal ile girişilen bir tartışmada, Kâmil helva bıçağını alır ve bakkala vurur.
Bıçak bakkalın neresine geldiyse artık, yaralanan bakkal ölünce Kâmil tutuklanır, yargılanır ve idam cezası alır. Asker oluşundan mıdır yoksa, dönemin etkisinden mi bilinmez ama tutuklanması, yargılanması, idam cezası alması, cezasının Yargıtay’da onaylanması ve hatta idam cezasının infazının mecliste oylanması bir yılı bulmaz. Neden mi?
İdam cezası infaz edildiğinde yıl 1971’dir. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan için idam süreci başlatılmıştır ve memlekette idam histerisi yeniden ayyuka çıkmıştır. Denizlerin idam edilmesinin normal bir şey olduğunu göstermek için idam cezası kararı meclise gelen adli mahpuslar da şakır şakır idam edilmeye başlanmıştır. Nitekim 1971 yılı boyunca 14 adli mahpus idam edilmiştir. Oysa en son idamlar 1964 yılındadır. Dahası Deniz’lerden sonra 12 Eylül Faşist Cuntası’na kadar hiç kimse idam edilmedi.
Bu hüzünlü olayı nereden mi biliyorum? Kâmil Akman benim amcaoğlum! Benden sadece 5-6 yaş büyük olan bu akrabam ile çok fazla anım yok ama benim yaşındaki kardeşi ilkokulda sıra arkadaşımdı. Kâmil’in idamıyla aile etrafında oluşan tecrit, bizim aileyi de epeyce etkiledi ve ilişkilerimiz eskisi kadar sıcak olmadı-olamadı.
Tartışmada kimin haklı olduğunu bilemiyoruz ama bakkalın ölümü söz konusu olduğundan Kâmil’in ceza, hem de ağır bir ceza alması kaçınılmazdı ve doğruydu ama bunun karşılığı idam mı olmalıydı bilemiyorum. Belki de bakkalın ettiği ağır bir küfür, cezada indirim gerektirebilirdi. Yargılamanın -sözünü ettiğim siyasi ortamda- çok hızlı sonuçlanması olayın yeterince irdelenmediğini gösteriyor aslında.
Rusya’da sosyalist devrim ile dünyada yeni bir çığır açan Vladimir İlyiç Ulyanov yani Lenin’in abisi Aleksandr İlyiç Ulyanov’un Rus çarı III. Aleksandr’a suikast amacıyla bir bombalama eylemine katıldığı için idam edildiğinden hareketle, kendisini Çar düzenine karşı harekete geçiren saikin bu idam olduğunu söyleyenler olsa da, Lenin ağabeyinden hiç bahsetmeyi sevmez. “Düzeni değiştirmek için Çarı öldürmek yeter” anlayışında olanların yolunu da asla benimsemedi.
Bu arada, benim de devrimci bir örgüte katılarak, ülkeye sosyalist bir düzen getirme arayışımın, amcaoğlum Kâmil’in idam edilmesine duyduğum tepkiyle elbette hiç ilgisi yok. Ancak ne zaman idam cezasının yeniden getirilmesi tartışmaları alevlense, aklıma yeniden doğru-dürüst yargılansa, idam yerine ağır hapis cezası alabilecek amcaoğlum gelir.
Dahası günümüzdeki iktidar sahipleri, idam cezasını yeniden getirseler, ilk infazların kurbanları belki de bizzat kendilerine denk gelecek. Anayasayı uygulamamak, anayasayı askıya almak, idamlık ağır cezayı gerektirir çünkü. Anayasa Mahkemesi’nin ve hatta onun da üstünde bir mahkeme olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını tanımayanlar, bir gün yargılandığında alacakları ceza -iyi ki idam cezası yok- ağırlaştırılmış müebbet hapis olacak.
Hani Mülkiye Mektebi’nde epey hukuk okumuş biri olarak, hatırlatayım dedim de…