KHK ile ihraç edilen akademisyenlerden Güney, kayyum siyasetiyle muhalefet hareketlerinin bertaraf edilmesinin amaçlandığını söylerken; Ergüzeloğlu ise üniversitelerin yüksek güvenlikli hapishaneler gibi yönetildiğini söyledi
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne Melih Bulu’yu atamasına karşı başlayan protestolar sürüyor. Polisin öğrencilere müdahale etmesi ve üniversitenin kapısını kelepçelerle kapatması, ülkede akademinin geldiği aşamayı gösterirken, Erdoğan ve hükümet yetkilileri, protestolara katılan öğrencilere “terörist” deyip, hedef alıyor.
“Bu suça ortak olmayacağız” adlı barış bildirisine imza attıktan sonra Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile görevlerine son verilen akademisyenlerden Atilla Güney ve Esra Ergüzeloğlu, Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan olayları ve iktidarın kayyum politikasını Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Ergin Çağlar’a değerlendirdi.
‘Baş kayyum’
AKP iktidarının kurum ve kuruluşlara atadığı kayyumlarla yağma politikasını devreye koyduğunu dile getiren Akademisyen Atilla Güney, kayyumların iktidarın yönetsel ve siyasal mekanizması olduğunu söyledi. Kayyum politikasının artık sadece belediyeler ve üniversitelerde değil her alanda uygulamaya başlandığını ifade eden Güney, kayyum mekanizmalarının yürütme organının en tepesinden başlayıp, yasama, yargı ve yerel yönetimlere kadar uzandığını belirtti.
Güney, “Kararnamelerle müdahale etme yetkisine sahip, kimseye karşı sorumlu olmayan Cumhurbaşkanlığı mekanizması aslında kayyımdır. Parlamentoya karşı sorumluluğu olmayan, yasalar önünde hesap vermeyen, sadece baş kayyıma karşı sorumlu olan bakanlar birer kayyımdır. Meclise getirilen kanun tekliflerinin bir satırını bile okumayan, neye oy verdiklerini dahi bilmeden el kaldıran iktidar milletvekilleri birer kayyımdır. En son Selahattin Demirtaş ve yüzlerce HDP’li siyasetçi hakkında hazırlanan iddianamede de görüldüğü üzere, hukuku ayaklar altına alan iddianameleri hazırlayan savcılar ve bunları kabul eden hakimler birer kayyımdır. Sadece HDP’li belediyelere atanan kayyımlar değil, iktidar cenahından seçilen ve yağmayı en devasa boyutlarda yürüten AKP’li belediye başkanları da birer kayyımdır” dedi.
‘Birinci hedef Kürtler’
Bugüne kadar siyasal alanı neredeyse tamamen şekillendiren kayyum anlayışının artık sivil topluma ve kamusal alana doğru yayıldığının altını çizen Güney, kayyum siyasetinin 2015 yılında kamusal alanı çökertmeye ve sivil toplumu sönümlendirmek için devreye girdiğini belirtti. STÖ’lere kayyım atanmasının önünü açan yasal düzenlemeye ilişkin ise Güney, bu yasa ile sivil toplum ve kamusal alanın zapturapt altına alınmasının ve olası muhalefet hareketlerini bertaraf edilmesi amaçlandığını aktardı. Güney, “Kuşkusuz burada, sivil ve kamusal alanı en etkin biçimde kullanan ve daha organize olan Kürt özgürlük hareketi, bu yasayla birlikte birincil hedef olacaktır. Dolayısıyla siyasal alanda HDP’ye yönelen baskı ve kayyım politikaları, bu yasayla öncelikli olarak HDP’nin toplumsal tabanına saldırılacak” ifadelerinde bulundu.
‘6 bin akademisyen ihraç’
Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyum rektörün yeni bir gelişme olmadığını, 2016 yılında yapılan bir düzenlemeyle üniversitelerde rektörlük seçimi tamamen kaldırıldığını ve üniversite dışından profesörlerin de rektör adayı olabilmesinin önünün açıldığını hatırlatan Güney, birçok üniversiteye de bugüne kadar kayyum atandığı bilgisini paylaştı. Güney, “15 Temmuz 2016 sonrası 6 binin üzerinde akademisyen üniversitelerden ihraç edildi. Atamayla gelen rektörler, akademik pozisyonlara akraba, eş-dostlarını doldurdu, üniversitelere alınacak akademik ve idari personel listeleri AKP il başkanlıklarında hazırlanıp rektörlerin önüne kondu, muhalif sendikalara üye akademik ve idari personel soruşturmalara tabi tutuldu, sudan gerekçelerle sürgün edildiler. Bütün bunlar yaşanırken Boğaziçi gibi üniversitelere bir süreliğine el sürülmedi” diye belirtti.
Kelepçenin anlamı
Akademisyen Esra Ergüzeloğlu ise, akademilere kayyım atamalarının 2016 yılında kendisinin de içinde bulunduğu “Bu suça ortak olmayacağız” adlı barış bildirisine imza atan akademisyenlerin görevlerinden alınması ile üniversitelerin felç kalmasıyla başladığını dile getirdi. Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyımdan sonra üniversitenin kapısına kelepçe takılmasının, toplumun içinde bulunduğu durumu çok iyi anlatan imajlardan birisi olduğunu belirten Ergüzeloğlu, üniversitelerin uzun zamandır yüksek güvenlikli hapishaneler gibi yönetildiğini aktardı.
Kendinden saymadıklarına mesaj
Ergüzeloğlu, “Kâh insan hakları anıtını tutuklayarak, kâh üniversiteleri tutuklayarak dumura uğramışlara sıra size de gelecek mesajı veriliyor olabilir. İçeridekileri kendinden saymadığı için görmezden gelenlere bilinçaltından verilen mesajlar bunlar. Polisin bu davranışını sorgulatmayan ve ona emir veren ve her koşulda arkasında duran iktidardır. Birisinin iki dudağı arasından çıkan kelimelerle mesnetsiz olarak terörist ilan edildikten sonra polis ile başlayan bambaşka bir sürecin öznesi olabileceğinizi hatırlatır artık her şey” dedi.
HABER MERKEZİ